28 Ekim 2011 Cuma

Bu gün bayram yarın kendisi .............

Evet ! canımız acıyor.
Bu kadar şehit ve deprem faciasının arasında zil takıp göbek atacak halimiz yok elbet.
Ama bu cumhuriyet kurulsun ülkemiz bağımsız olsun diye can veren şehitler ne olacak. Onların uğruna canını verdiği bu ülkenin birlik olmaya en fazla ihtiyaç duyulan ve bunun için en uygun vesile olan Cumhuriyet Bayramını  da yok muı sayalım... Kutlama yapmayın ama törenler niye yok. Niye anmıyoruz Cumhuriyet için canını verenleri.
Neden çocuklarımıza anlatmıyoruz bu Cumhuriyetin nasıl yokluklar içerisinde kan ve göz yaşları ile kurulduğunu.
Ha derseniz ki, Cumhuriyet 100 yıla yaklaşırken hala ülkemin toprakları içerisinde halkımın güvenliğini sağlamaktan aciz, 2011 senesinde bile hala kardeşleri tarafından şehit edilen askerlerim olduğu için utancımdan Cumhuriyet bayramı kutlamaya yüzüm tutmuyor . O başka. Bunu söyle ciğeri mi ye...
Ama sizde dürüstlükten eser yok. zaten yüzünüz kızarmıyor. Sizde bunu söyleyecek ne yürek var ne de ( çok af edersiniz ) göt. ( Bu af edersiniz kısmı yalnızca okuyucular için geçerlidir.)
Ota boka ağlayanları , o göz yaşları ile halkın her bir manevi duygusunu sömürüp oya tahvil edenleri ,şehitlerin arkasından göz yaşı dökerken gören oldu mu hiç.?
1999 depreminin ardından geçici olarak çıkartılan , adı ÖTV olan Deperem vergisini . 12 senedir ısrarla kaldırmadılar . Başkasına çamur atmak kolay. Ama bu 12 senenin 8 senesinde de siz vardınız iktidarda.
Her problemi çözme kabiliyetiniz var maşallah. havanızdan geçilmiyor. Ama bana hala deprem vergilerinin  nerelere harcandığını bir allahın kulu açıklayamadı. Yol yapmışlar mış.. Yapıcaksın tabi. Zaten bunları yapasın diye seçilmedin mi ? Elbet yapacaksın Vazifen senin bu.  Hem ayrıca toplanan vergiler bize yol, su , elektrik olarak dönmüyor muydu. Yol yapmak için ayrıca deprem vergisine niye sarkıyorsunuz. hani vergi barışı yapmıştınız da bir yığın vvergi geliri sağlıyordunuz. Nerde? Krizin göbeğinde yaz başında kanun çıkarttınız herkes yapılandırmaya girdi. kimse hiç bişey ödeyemedi . Yapılandırması yanan yanana.
Daha hala Deprem vergisi topluyorsunuz bi de utanmadan. millet kirasını zor ödüyor kalan parayı da siz istiyorsunuz. bu millet ne yapacak. derme çatma da olsa , kaçak göçekte olsa bir şekilde bir ev yapacak , sığınacak. Depremde ölenlerin katili de devlet olmayı beceremeyen Hükümettir . Hergün verdiğimiz şehitlerin katili de..
Bu kadar rezillik içerisinde yüzünüz tutmaz tabi  Cumhuriyetin Bayramını kutlamaya..........
Ama keşke yüzünüz tutmadığı için olsa....
Bu gün Cumhuriyetin Bayramı yok...
Yarın da kendisi...

6 Ağustos 2011 Cumartesi

Allahım , bu davulcu terörünü farz kılmış olamazsın.

Senelerdir söyler dururum.
 Senelerdir dediğim yaşımın içine sığacağı 20. ve 21.yüzyıllardan bahsediyorum. Çalar saat icat edileli çooooooooooooookkkk uzun zaman olmuş....Hele şimdiyse herkesin baş ucunda 2 tane cep telefonu . sahura kalkmak isteyen. istediği zaman kalkabilir. Alarmını kurup yatarsın. Bu kadar basit.
 
17 milyonluk bir şehir şu İstanbul. Sanki 30 , 40 hanelik köy ya da küçük mahallelerde yaşıyormuşuz gibi ne davulcusu Allah aşkına.
 
Davulcunun geleneği mi olurmuş. Eski zamanlarda küçük mahallelerde herkesin evinde çalar saati , cep telefonu, data bankı olmadığı çağlarda insani bir sebeple bulunmuş primitif bir çözüm. Ama artık bin türlü çaresi var bunun. Teknoloji çok ilerledi ve Sivas' ın Divriği İlçesinin Gedikbaşı Beldesine bağlı Kesme Köyünün Gezey Mezrasına bile ulaştı. Hangi davulcudan bahsediyoruz.

Gelenek dediğimiz davulcudan eser kalmamış. Adamın çaldığında ne ritm var ne bişey ne de ağzından dökülen sevimli bir mani. Sadece dangada dangada vuruyor. Hem de ben uyumuyorum bütün uyuyanlar uyansın isyanı ile intikam alırcasına . Sonrada bayramda kapına at hırsızı kılıklı iki herif dikilir ve marifet yapmış gibi biz bu mahallenin davulcusuyuz diye bahşiş isterler. Sıkıysa verme. Tiplere bak hizya gel. 30 saniye sonra eve mi dalacaklar , başına bi iş mi gelecek diye tırsmayıp bişey vermesen seneye belki gelmezler. Irkçılık ve ya ayrımcılık falan yapmak için söylemiyorum ama burdaki ranta dikkat çekmek istiyorum.. Davulcu dediğin zaten müslümanlığı bile şüpheli tuhaf bir adam. Deli Dumrul hikayesi. önce kimsenin ihtiyacı olmayan bir köprü yaparsın sonrada ordan geçmeyeni tartaklıyıp zorla köprüden geçrirsin , sonrada geçiş parası alırsın . Vermezse bir daha tartaklarsın. :)
 
O tokmak öyle bir sallanıyor ki adamın elinde her vurduğunda başka bir arabanın alarmı avazı çıktığı kadar ötmeye başlıyor. Adeta bunadan zevk alarak ötmeyen arabanın yanında biraz daha vuruyor.Davulcu sokaktan çıktığında ardında sabaha kadar öten bir araba alrmı cehennemi bırakıyor. Tebriklerrrr.
Bir arkadaşıma göre davulu taşıyacağına sadece arabaları tekmelese daha kolay olur :) 
Daha buna engel olacak büzüğe sahip bir Belediye göremedim.

Kime sorduysam durum aynı. Erenköy' den Göztepe' ye , Şişli' den Kurtuluş'a. Hatta Erenköy ' de bu dangada ordusu kamyonetin arkasına doluşup dolaşıyorlarmış. Seneler evvel ben bisikletlisini görmüştüm. Daha da geliştirmişler yani.

Kurtuluş' ta Oturduğumuz apartmanda 1 Özbek , 2 Çinli  2 de Rus aile var. Sokağımızın yarısı yabancı. İlk akşam Çinli ailelerden birini panik halinde merdivenlerden inerken gördük. Anlayamamışlar ne olduğunu :)))

Hem sonra Herkes oruç tutuyor mu bakalım. Yada tutuyorsa bile belki sahura kalkmıyor. Mesafelerin ve trafiğin uzun ve zor olduğu bir şehir burası belki adam atıştırıp öyle yatıyor Aslınada şehir içinde bile seferi sayılırsun . Tutmasa daha iyi. Öğleden sonra herkes sinir küpü. Park yeri yüzünden cinayet işlenen bir ülkede bu kadar risk alınır mı. Cesur bir müftü çıkıp ta söyleyemiyor. İstanbulda yaşayanlar ruh sağlıkları ve can güvenliği dolayısı ile oruçtan muaftır diye ...

Ayrıca bu memlekette yalnız mı yaşıyoruz sanki. Ermeni' si var, Rum' u Yhudi' si var. Hastası olan var.Yaşlısı olan var. Çocuğu zor uyuyan var. Salla salla çocuğu, tam daldı diye ayağından indireceksin. Dangada dangada davulcu. Çok kovalamışlığım vardır camı açıp davulcuları. Aslında kovalamayacaksın , vericeksin çocuğu kucağına , uyandırdığın gibi al uyut şimdi diye. O olacak . Bak bakalım bidaha geziyolar mı ? ::))

Evet , sokak hala ötüyor .......... 
  

18 Temmuz 2011 Pazartesi

BİRAZ ÖLMEK OLUR MU ?

Biraz ölmek olur mu ? Biraz Ölünür mü ?
Hayır ya ölürsün ya ölmezsin.
Biraz Cinayet olur mu ?
Ya cinayettir ya değildir.
Biraz Katil olunur mu ?
Ya katilsindir ya da değil.

Düşünün ...
Bir duyum aldınız. Birileri size falanca ile filanca tuhaf işler yapmaya hazırlanıyor dedi. Siz de bu adamları dinlemeye izlemeye aldınız. Konuşurlarken de falancanın filancaya yarın taksimde şu saatte şu cafe de şu kişi ile bu kişi görüşecek sen git ve şu kişiyi öldür dediğini tesbit ettin.
Gidip filancanın şu kişiyi öldürmesini mi beklersin yoksa suçu engellemeye mi açlışırsın.

Velevki yetişemedin engelleyemedin suç gerçekleşti.

O zaman falanca ile filanca kişiyi yakalar mısın yoksa başka cinayetler işlensin de işimize gelince yakalarız mı dersin...

Şimdi soruyorum...
Siz bu adamları 9 aydır izliyorsunuz da 19 maç ta şike yaptıklarını tesbit ettiniz de neden ilk suç gerçekleştiğinde tutuklamadınız. 18 maç daha cinayet işlenmesine seyirci kaldınız.Hadi ilk aylarda şike yasası yoktu, organize suçtan yakalamaya çalışıyordunuz diyelim.Peki 15 Nisanda neden yakalamadınız. Mayısta neden yakalamadınız 12 Haziran seçimlerinin geçmesini mi beklediniz. 11 Haziranda bu işler başlasa AKP % 50 alabilir miydi ? Neden 13 haziranda yapmadınız operasyonları ? Federasyon seçimlerini mi bekledik yoksa ?

Birinci dünya savaşından sonra istanbulun yaşadığı işgal yıllarında ayakta kanan tek takımdır Fenerbahçe. İşkal kuvvetlerinin takımları ile yaptığı 50 maçın 41 ini kazanmış 4 ünde berabere kalmış ve yalnız 5 maç kaybetmiştir.Bu 41 maçı kazanırken halkın tek moral kaynağı ve sevgilisi olmuştur. Bununlada kalmayıp maçlardan sonra anadolu yakasına dönüşlerinde gizlice silah kaçırmıştır kuvvayı milliyeye. Kulüp binası işgale uğramış, yakılmış ve kapatılmıştır da. İşkal kuvvetleri komutanı Harrington'a çektirmediği eziyet kalmamıştır. Ayrıca Atatürk' ün ziyaret ettiği tek spor kulubüdür. Kulüpten ayrılırken Mustafa Kemalin'in söylediği Fenerbahçeye muvaffakiyetler diliyorum sözü bir dilek değildir. Mustafa kemal Fenerbahçeye Muvaffakiyetler emretmiştir.

Sporda şiddete en fazla karşı koyan, şikeden en fazla zarar gören kulüp olarak Fenerbahçe bu yönde de en fazla çabayı vermiş ve bu yasanın çıkması için olanca gücünü kullanmıştır.

Görünen şu dur ki , son on yılın en başarılı takımı son on yılın en başarılı partisi tarafından iki kez son hafta da şampiyonluktan edilerek bilinç altına bu yıl işi garantiye alma zevzekliğini göstericek duruma düşürülmüş ve bu şekilde Atatürkün muvaffakiyetler emrettiği cumhuriyetin kuruluşunda büyük emek sahibi , Atatürkün takımını ele geçirerek en büyük gücün kendisi olduğunu ortaya koyma hesaplarındadır. ligden düşürülecek Fenerbahçe yaklaşık 120 milyon dolarlık bir kayba uğrayacaktır. Sizce bunu Ülker' den başka kim temizlemeye hevesli olabilir. Neden Aziz Yıldırım' dan sonraki Fenerbahçe başkanı olarak bakılan  Mehmet Ali Aydınlar kendi bile anlayamadan bir çırpıda federasyon başkanı yapılmıştır....

8 Şubat 2011 Salı

Modernite

Seneler evvel bir film izlemiştim.

Hazır Giyim .

Her yıl Paris' te yapılan hazır giyim moda haftasının perde arkasını anlatan, Kim Bassinger'dan Sophia Loren'e  ve Marcello Mastroianni ' ye kadar bir çok ünlünün rol aldığı müthiş bir filmdi. Belki ( eğer varsa ) kendi kategorisi için bir baş yapıttı bile denebilir....

Buna paralel filmde alttan alta işlenen bir konu daha dikkatimi çekmişti. İlk bakışta filme eklenen bir komedi ögesi gibi duruyordu. Ya da o tarihlede biz şimdiki kadar medeni olmadığımız için bize öyle gelmişti.
Ne zaman soakta bir plan olsa birileri kaldırımda ya da yolda yürüyor olsa muhakkak bir köpek kakasına basıyordu... biz izleyiciler de gülüp geçiyorduk....

Anacak şimdi anlıyorum ki bu bir medeniyet göstergesiymiş...
Hani okur yazar sayısı, ehliyetli sürücü sayısı  yok kişi başına düşen doktor sayısı gibi gelişmişlik kriterleri vardır ya hani meğerse öyle  bir durummuş bu  ''kişibaşına düşen köpek kakasına basma oranı'' .

Türkiye geliştikçe insanlarımızın eğitim ve kültür seviyesi yükseldikçe , alım gücü arttıkça , çalışan kadınlarımızın da sayılarının artışı ekonomik bağımsızlığın kuvvetlenmesine bir de artan boşanmalar gibi sebepleri eklediğimizde tek başına oturan insanların sayısının hızla arttığı gerçeği ile karşı karşıya kalıyoruz....
evli çiftler daha az ya da daha geç çocuk sahibi olurken , boşanmış çocuklu kişiler çocuklarına arkadaş olsun diye ya da sarılıp uyuyacak sıcak bir vücut olsun diye ve belki de ne kadar kültürlü ve aydın olduklarının göstergesi olsun diye salgın halinde köpek beslemeye başladılar ....
Köpek beslemeye başladılar ama bu durum yapay bir oluşum olduğu için bu sorumluluğu taşıyamıyorlar... İstanbulun göbeği Şişli ' nin her sokak ve caddesi köpek kakası içerisinde. Çok mu zor cebinde bir eldiven ya da poşet taşımak. Biz hayvan sevgisi yaşarken başkalarını bizim sorumluluğunu almayı beceremediğimiz köpeğimizin kakasına bastırmak mı medeniyet ? ...  Belediyeler de bu duruma hazırlıksız yakalandığı için öyle aval aval seyrediyor... Belki farkında bile değiller..Azıcık uyaracak olmaya kalksanız, medeniyetsizlikle ve  hayvan sever olmamamkla suçlanıyorsunuz.
Bu mudur hayvan sevgisi, tanrının toprağa bassın diye yarattığı canlıları alıp esir edip evde yaşamaya zorlamak mıdır hayvan sevgisi.....?
Zavallı hayvanı esir edip, doğal ortamından koparıp betona basmaya zorlamak mıdır medeniyet.?
Eğer bunlar medeniyet göastergesi ise en azından İstanbul' un Şişli' si Paris kadar medeni olmuş...

17 Ocak 2011 Pazartesi

Memleket Meseleleri...

Gazete ve TV haberleri izlemeyi bırakalı uzun zaman oldu sanırım. Lise çağlarında sabah kalkar kalkmaz, genellikle kalkmadan, 2 ya da 3 gazeteyi cenaze ilanlarına kadar okuyup ondan sonra başlardım güne. Böylece okuduklarımın tortusu ile kendi fikrimi oluşturmayı öğrendim.

Ne zaman ki Reha Muhtar Atina' dan bildirmeyi bıraktı ben de haber izlemeyi bıraktım.
Hani insanı deniz tutar ya öyle oluyordum yeni model haberleri izlemeye çalıştıkça.
Üzerine bir de gazetelerin ansiklopedi savaşları eklenince ......... film orada koptu işte.

İçlerinden sıyrılıp biraz daha yüksek bir yerden bakınca, aslında toplumun tek bir canlı organizma olduğunu farkediyor insan. Dünyada, ülkenizde ya da şehrinizde hatta yakın çevrenizde neler olup bitiyorsa o toplumun önceliklerine göre süzülüp size haber olarak geliyor zaten. Hele çağımızın iletişim kolaylıkları sayesinde ya da sonucunda, ister istemez bir bilgi ve haber bombardımanına maruz kalıyorsunuz.

Kendi ruh sağlığınız için ne kadar sakınırsanız sakının, zevzek ve magazinel , siyaset ve 3. sayfa cinayet haberlerinden tutun en mühim devlet meselelerine kadar bütün konular gelip sizi buluyoır.
Kelli felli adamlar oturup ağdalı cümlelerle bu konuları saatlerce tartışıyorlar. Dört bir yanımız haber Tv , ya o spor programları ???

Sonuç olarak birikiyorsunuz. Hastalık yaratmaması için bu zehri tekrar bünyeden çıkartmak gerekiyor.

O zehrin iteleyip durduğu  ''yazma dürtüsü '' de cabası.

Hangisi hangisini kışkırtıyor bilemiyorum.

Eğer bu bloğu yazmaya başlarsam , sahip olduğum  '' aşşağılık sorumluluk duygusu :) '' beni sık sık yazmaya mecbur eder ve içimdeki  ''yazma dürtüsü ''nün histerik çığlıklarını duymaktan da kurtulmuş oluırum .

İzlemediğim gündem o kara kalabalık ki neyi öne alsam önce hangi konuda zehrimi kussam ? Alt tarafı bir tv dizisinin milli değerleri nasıl zedelediğini mi,  kendini muhteşem zanneden başbakanın Aslantepe faciasını mı ya da aynı başbakanın ucube polemiğini mi yoksa unutulup giden Nevin Yanıt'ın Avrupa Şampiyonluğunu mu ?
Hepimiz gibi benim de her konu da fikrim var. Facebook ' un 140 karakteri de kesmiyor artık bunu beyan etmeye. Kısadan hisse, belki birilerine bir faydam olur....